Türk futbolu her geçen gün “biraz daha, biraz daha” derken, daha çok kan kaybetmeye devam ediyor…
Kan kaybettirenler belli!
Futbolumuzdaki “kaos” bitecek mi, yoksa devam edecek mi?
Bu sorunun cevabı 18 Temmuz’da netleşecek…
Mehmet Büyükekşi’nin “enkaz” haline getirdiği futbol, küllerinden yeniden doğacak mı ?
“Avrupa Şampiyonası”ndan sonra, yani 18 Temmuz’de seçim var…
3 ay bilmem kaç gün sonra diyelim ki, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi ve yönetimi gitti…
Yerine kim gelecek peki?
Bizim mahallede, yani medya çevrelerinde bir sürü isim ortaya atılıyor…
Mustafa Denizli’den tutun Servet Yardımcı’ya, Servet Yardımcı’dan tutun Şenol Güneş’e, Şenol Güneş’ten tutun Mahmut Özgener’e, Mahmut Özgener’den tutun, Göksel Gümüşdağ’a kadar, herkes gönlünden geçenleri bir şekilde gündeme getiriyor ya da gündemde kalmaları için çaba gösteriyor…
Daha öteye gidenler var…
Mehmet Baykan ve Saffet Sancaklı isimleri bile konuşuluyor…
Ama, bu isimler Milletvekili oldukları için, böyle TFF Başkanı olma gibi bir şansları yok…
Milletvekili olmasalardı futbola faydalı olabilirler miydi?
En azından Mehmet Büyükekşi’den bilmem kaç kere daha iyi yaparlardı bu işi…
Saffet Sancaklı futbol oynamış, futbolun da, futbolcunun da DNA’larını bilen birisi, diğeri ise ömrü sporun, futbolun içerisinde geçmiş, Türkiye’de en uzun Spor Genel Müdürlüğü yapmış Mehmet Baykan…
Bu iki isme TFF Başkanlığı elbisesi giydirdiğinizde, elbise bunların üzerinde sırıtmaz, sırıtmadığı gibi de yakışır…
Ancak, yukarıda da belirttiğim gibi, Milletvekili oldukları için böyle bir şansları yok…
Futbolun başına kim gelecekse, mutlaka farkını ortaya koymalı ve işinin kolay olmadığını bilmeli, ona göre de bir kadro kurmalı…
Bu iş bir ekip işi…
Ekip iyiyse, dürüstse, tarafsızsa ve en önemlisi ise ADALETLİYSE futbolumuz düştüğü yerden mutlaka ayağa kalkar…
Örnek verecek olursak, yukarıda isimleri geçenler, bir çatı altında toplansalar, içlerinden bir başkan, örneğin bu işi daha önce yapmış Mahmut Özgener gibi bir ismin etrafında toplansalar fena mı olur?
Aklınıza şu gelebilir; horozun çok olduğu yerde sabahlar erken olur…
Futbolu düştüğü yerden kaldırmak, dahası içeresinde kendilerinin de bulunduğu gemiyi sağ salim kıyıya yanaştırmaksa amaç, kimse yan sokaklara sapmaz…
Türk futbolunun sürekli kan kaybettiği ortada…
Bu küçülmenin, yerlerde sürünmenin nedeni belli…
Zaten Mehmet Büyükekşi’nin umurunda değil…
Umurunda olsa, bir kere aynaya bakar, “ben nerede hata yapıyorum” diye kendine sorardı!
Hazreti Mevlana’nın kulaklara küpe olması gereken veciz sözlerinde olduğu gibi, Mehmet Büyükekşi’de kendisini “oldum” zannedenlerden…
Mevlana, “Kamış, ses verince; NEY oldum sanır,
Abdal, ata binince; BEY oldum sanır,
Kupa, sarhoş elinde MEY oldum sanır,
Cebir, zorba emrinde; REY oldum sanır” demiş ya, Mehmet Büyükekşi’nin durumu da aynen böyle…
Türk futbolunun başına gelecek isim kim olursa olsun, “kibir”den, “üstten bakış”tan, ve “ego”dan arınmış olmalı…
Ankara’da, yani siyasi iklimde Şenez Erzik ya da Hasan Doğan benzeri olan Mahmut Özgener’in ismi kulaktan kulağa fısıldanıyor diye duydum…
Daha önce de bu görevi üstlenmiş, hiçbir şaibeli işe ismi karışmamış, hem iyi bir futbol, hem de iyi bir iş insanı olan Mahmut Özgener’e futbol mahallesi sıcak bakar mı, bakmaz mı, mesafeli durur mu, durmaz mı, bilemiyorum, ama Ankara kulislerinde Mahmut Özgener ismi kulaktan kulağa yayılıyor…
Tabii ki Göksel Gümüşdağ’a da…
Ankara’da üçüncü bir isim kulağımıza gelmedi, gelirse de sizlerle paylaşırım…
İzmirli bir meslektaşa Mahmut Özgener’i sordum…
“Atadan babadan Altaylıdır. Gerek ailesi, gerek iş dünyası, gerek spor yöneticiliğinde istikrarı ve başarılarıyla tanınan, İzmirlilerin gönlünde özel bir yeri olan dost canlısı Mahmut Özgener, ilkeli, adaletli ve paylaşımcı çizgisinden hiç bir zaman taviz vermemiştir” dedi…
Benim gönlümden geçen ise iki büyük Altaylının, yani hem Mahmut Özgener’in, hem de Mustafa Denizli’nin TFF çatısı altında, futbolumuza mutlaka olumlu bir şekilde dokunacaklarıdır.